BEN (İM) Mİ ÇOCUĞUM
Ebeveyn olmak birçok insanın hayalidir. Toplumumuzda ve kültürümüzde anne – baba olmanın ayrı bir yeri vardır. Büyüklerimizin evlenmeden önce mürüvvetini görsek diye başlayıp, evlendikten sonra ne zaman torun seveceğiz ile devam eden beklentileri vardır. Daha çocukluktan itibaren oyunlarımızla kızlar anne, erkekler baba olarak hayatımızın içine yerleşen ebeveynlik, gördüğü küçük bir çocuk severken ki duygusuna, evlenirken ve daha sonrasında aldığı eşyanın çocuklar için uygun olup olmadığına, gelecek için yapacağı planlarına kadar her yerde bizimledir.
Neredeyse her çift çocuk sahibi olup onunla vakit geçirmenin, onunla ilgilenmenin, ona kaliteli bir hayat sunmanın hayalini yaşayıp, imkanları dahilinde planlar yapar. Birçok çift için hamile olduğunu öğrendiği anda başlayan sevinç paylaşılır, isimler düşünülür, odalar hazırlanır, hatta doğmadan iyi ki doğacaksın partileri bile yapılır. Doğduktan sonra ilk ‘anne’- ‘baba’ demesi, ilk yürümesi gibi yaptığı ilkler büyük bir mutlulukla karşılanır. Öyle ki bu mutluluk her fırsatta birileriyle paylaşılır ve sanki o an dünyanın en önemli olayı gibi hissedilir. Ebeveynler çocuğu izlerken çocuğun yaptığı bir davranışı, söylediği bir sözü, diğer bir çifte ‘bak gördün mü, ne güzel de yapıyor, konuşuyor’ şeklinde söyleyerek coşkusunu dile getirir.
Ama ne yazık ki hayat her zaman herkese gülmüyor. Bazı durumlarda çocuğun varlığı, ebeveynleri için bir anlam ifade etmiyor, hatta sorun haline bile gelebiliyor. Ebeveynlerin bu çocuk için iyi hayaller ve planlar kurmaları beklenmiyor.
Ebeveynler olarak çocuk yetiştirmek zor bir durumdur. Özellikle günümüzde farklı görüşlerde olan farklı kişilerden alınan bilgiler bu süreci biraz daha zor bir hale sokabilmektedir. Ebeveynlerin zihinlerindeki çocuk imajı; çocuklarını nasıl yetiştirecekleri, onlara nasıl bir hayat hazırlayacakları ve onların mutluluğu için neler yapacaklarına kadar her şeylerini etkilemektedir.
Her ebeveyn zihnindeki çocuğa ulaşmaya çalışır. Bu çalışmaların bazıları çocuklar için avantaj iken bazıları dezavantaj olabilir. Bazen iyi diye yapılan bir şey aslında uzun vadede olumsuz sonuçlar doğurabilir. Zihnimizdeki çocuğa ulaşmak için yaptıklarımız çocuklarımızın hayatlarını şekillendirir. Elimizdeki hamuru şekillendirme çabasıdır. Bu çabada ortaya çıkan yaklaşımları ihmal edilen, işgal edilen ve normal olarak yetiştirilen çocuk yaklaşımları şeklinde üç bölümde değerlendirebiliriz. Bu bölümleri ayırt etmek zor ve önemlidir.
İhmal edilen çocuğun varlığı ile yokluğu aile için çok önemli değildir. Çocuğun başta fiziksel ihtiyaçları olmak üzere, duygusal ve ruhsal ihtiyaçları göz ardı edilir. Çocuk için hayat ilk günden itibaren dengesiz ve bir şeyler eksik olarak başlamıştır. Hayata tutunabilmek için çabalar. Bu çocuklar genelde hastalandıklarında doktora götürülmez, sokaklarda dolaşır, varlığı ve yokluğu fark edilmezler. Aile kendi ihtiyaçlarını ön plana alıp çocuğu bir nevi yok sayar.
İşgal edilen çocukta ise durum biraz farklıdır. Ebeveynler çocukların her ihtiyacını karşılayarak ellerindeki tüm imkanları çocuğa sunma çabasına girerler. Çocuklarını kendilerinden öncelikli olarak görüp ideal çocuk yetiştirmek isterler. Daha çocuk doğmadan partiler, doğduktan sonra hoşgeldinler, oyuncak dolu odalar, iki yaşından itibaren kurslar ile başlayıp, sözde özgürlük adı altında çocuk ebeveyn arasındaki ilişki yerine arkadaş gibi olma çabası, yetişkin iken yaşaması gerekenleri erken yaşta sunmayla devam eder.
Çocuklar elbette ebeveynler için önemlidir ve ebeveynler onlar için ellerindeki imkanı kullanmak ister. Burada ki ayrım oldukça önemlidir. Burada ebeveynler kendi zihinlerindeki çocuğu yetiştirmeye, adeta projelerini gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Çocuğun saksıdaki çiçekten farkı kalmaz. Bu çocuklar her şeyi bilmeli, birçok sosyal faaliyete katılmalı, kültürlü olmalıdır. Bu ebeveynler çocukları üzerinden övünmek isterler. Daha okula başlamadan dil kurslarına, ardından müzik eğitimi için enstrüman kurslarına, daha sonra beden eğitimi için spor kurslarına başlatıldıklarını görürüz bu çocukların. Artık çocuk için hayat kurslardan ibaret bir hal almaktadır. 3 yaşındaki bir çocuk 5 yaş düzeyinin yapması gerekenlerle baş başa kalmakta ve üç yaşın gereklilikleri karşılanamadığı için eksik kalmaktadır. Bu da yaşamın ilerleyen dönemlerinde büyük bir problem olarak karşımıza çıkabilmektedir.
Normal yetiştirilen çocuk aslında en kolayı aynı zamanda en zorudur. Burada en önemli nokta çocukların bizim ihtiyaçlarımızı gidermek için değil, bir birey oldukları için var olduklarını bilmektir. Çocuklara kazandırmak istenilen amaçlar kurslar vasıtasıyla değil, özellikle okul çağına kadar birlikte vakit geçirerek olur. Her şeyi mükemmel yapmak için çabalamak yerine eksiklikleri de çocuğa hissettirmek gerekir. Çocuk hayatın gerçekliğini bilerek yaşamayı öğrenmelidir. Bu durum ruh sağlığının gelişmesine katkı sağlamaktadır. Çocuk kendini ebeveynlerinin hayallerini gerçekleştirecek bir varlık ya da önemsiz biri gibi hissetmek yerine ailenin bağımsız bir ferdi gibi hissetmelidir.
Çocuklar yetiştirilirken ebeveynler kendilerine şu soruyu sormalıdır. Çocuğum için yaptıklarım çocuğun ihtiyacı mı, kendi ihtiyacım mı? Çocuk bir şeyi yapınca bundan çocuk yaptığı için mi mutlu oluyorum, ya da çocuğun yaptığını başkalarına söyleyince, bununla övününce mi mutlu oluyorum?
Unutulmamalıdır ki, iyi ve mutlu bir çocuk yetişmenin ön koşu ruh sağlığı yerinde ve bilinçli bir ebeveyn ( bakım veren kişi ) olmaktır. Hatalı çalışan makineden düzgün ürün çıkmaz.
Uzm. Klinik Psikolog Eyüp AKIN