Bir kadın ve bir erkek bir yerde karşılaşır, daha birbirlerini gördükleri ilk anda birbirlerine karşı bir çekim hissederler, sonra tanışırlar, bir süre sonra da sevgili olurlar/evlenirler. Her şey çok güzel gidiyordur; öyle ki, birbirleri için yaratıldıklarını düşünürler.
Gelin görün ki çiftlerden birinin başından dert eksik olmaz, ailesi onu anlamıyordur, zaten bu zamana kadar kimse onu anlamamıştır, arkadaşı onu aşağılamıştır, işte patronu ile tartışmıştır, kardeşi ona haksızlık etmiştir, bugün hava bulutludur ve bu onun moralini çok bozuyordur… Kısacası bir gün yüzü görmemiştir ve eşinin onu anlamasına, onun dertlerini çözmesine çok ihtiyacı vardır.
Eşi de hakikaten onu anlamaya, onun dertlerine derman olmaya çalışan, her daim onun yanında olan, -bazen söylense de- sürekli eşinin dertlerine çözüm bulmaya çalışan ve çoğunlukla çözüm bulan biridir.
Ne kadar güzel bir ilişki değil mi? Gerçekten de birbirleri için yaratılmışlar sanki…
Peki gerçekten bu ilişki güzel midir? Gelin bu ilişkiyi birlikte bir inceleyelim.
**Öncelikle belirtmem gerekir ki her insan bazen sorunlar yaşar ve desteğe ihtiyaç duyar ve eşinin ya da çevresinde onu seven kişilerin ona destek vermesi ve onun yanında olması mükemmel bir şeydir.**
Ama bu yazıda değineceğimiz çiftte durumlar biraz farklı.
Buradaki çiftimizde bir taraf sürekli dertlerin içinde olan (dert yoksa da kendine dert bulan) ve ‘kurtarılmayı bekleyen’ iken diğer taraf sürekli eşinin dertlerini çözmeye çalışan bir ‘kurtarıcı’ pozisyonundadır. Aslında gerçekten de birbirleri için yaratılmış gibidirler; çünkü yapboz parçası gibi birbirlerini tamamlıyorlardır.
Peki bu ne kadar sağlıklı bir ilişki?
Böyle bir ilişki ebeveyn-çocuk arasında olsaydı ‘kısmen’ sağlıklı olabilirdi; fakat söz konusu iki yetişkin insan olduğunda açıkça söylemek gerekirse bu oldukça sağlıksız bir ilişkidir. Çünkü çiftler birbirlerine iki yetişkin gibi davranmamaktadır. Bir taraf ilgi görmek, içindeki boşluk duygusundan kaçmak ya da eşinin yanında olduğu güvenini hissetmek için sürekli dert bulmak zorunda kalırken diğer taraf kendini güçlü ve önemli hissetmek için eşini kurtarmak zorundadır. Yani aslında burada mükemmel bir çift değil, birbirine muhtaç iki insan vardır karşımızda.
Peki bu şekilde davranmayı bırakırlarsa ne olur?
Eğer bu çiftten ‘biri’ yaptığı şeyin yanlışlığını fark edip bu davranışını bırakır ve yetişkin gibi davranmaya başlarsa (kurtarılmayı beklemeyi bırakırsa ya da karşıdakini kurtarmayı bırakırsa) ve diğeri ısrarla eski davranışlarını sürdürürse muhtemelen bu ilişki bozulacaktır.
Eğer her iki taraf da sorunun farkına varır, içlerindeki zayıflıklarla yüzleşme cesaretini gösterir ve o zayıf noktalarını güçlendirirse; olgun iki yetişkin olarak sağlıklı bir çifte dönüşürler. Bazen sorunları olan, sorunlarının bireysel sorumluluğunu alan, yeri geldiğinde birbirine destek olan… Bazen de sorunsuz hayatın tadını çıkaran… Hâsılı kelam ‘gerçek’ bir ilişki yaşayan iki olgun insan haline gelirler.
**Burada şunu belirtmemiz gerekir ki, bu tarz bir ilişki sadece çiftler arasında yaşanmaz. Bazen arkadaşlarımızla, bazen dostlarımızla, bazen aile içerisindeki diğer bireyler ile tam da bu tarz bir ilişki içinde olabiliriz.**
Şimdi, hadi bir cesaret siz de sorun kendinize “Benim ilişkilerim ne kadar gerçek?” diye…
Thoreau’nun eşine söylediği şu sözler ile yazımızı noktalayalım:
“SANA GELECEĞİM DOSTUM, SANA ARTIK İHTİYAÇ DUYMADIĞIM ZAMAN. O ZAMAN BİR SARAY BULACAKSIN, DÜŞKÜNLEREVİ DEĞİL.”