İnsanın Ruhsal Gelişimi: Umut Terapi
İnsanın doğumu toplumda bilinen kanının aksine biyolojik olarak anne karnından dünyaya gelince başlamaz. Ebeveynlerimizin zihinlerinde bir çocukları olması düşüncesinin oluşması ile başlayan bir serüvendir. Ardından dünyaya gelişimiz ile hayatımız renklenir. Bu renkler kimimiz için gökkuşağı gibi rengarenk iken kimimiz için yalnızca siyah-beyaz arasındaki geçişlerden ibarettir.
Ne olduğumuzu, nereye, neden geldiğimizi, neler ile birlikte olduğumuzu ( nesneler- insanlar) anlamaya idrak etmeye çalışırız. Çok zordur tanımadığı, bilmediği bir ortama gelen birisi için yaşam. Yardım bekleriz, yardım edilsin, öğretsin diye etrafa bakınırken tanıdık biz yüz, bir ses, bir koku, bir sıcaklık duyarız yanı başımızda… Annemiz; bizi biz yapmaya başlayan ve bakışımızı şekillendiren. Onun gözüne bakarak anlarız kendimizi ve çevremizi… Gülerek sevgi ile baktığında,” demek ki ben iyi bir şeyim” öfke ve nefretle baktığında “ istenmeyen ve kötü bir şeyim” algısı oluşmaya başlar.
İlk adımı atış ilk kopuşların başlangıcıdır anneden, çok zordur aslında basit gibi görünse de bu kopuşu gerçekleştirmek . Hala annenin sevgisine ihtiyacımız vardır. Bazen annemiz uzaklaşınca yüzünü asar, soğuk davranır, ama bilmez ki biz o ilk adımı da yürümeyi de konuşmayı da ancak onun sevgisini hissettiğimiz sürece başarabiliriz, onun yüzünün asılması demek bizim ileri gitmek için attığımız adımların beklide kat kat fazlası ile geri gitmesidir. Dayanamayız tabi ki tekrar uzaklaşırız bu sefer annemizin vereceği her bir destek ve gülümseme ile hayatı tanımaya bir adım daha yaklaşırız. Bize sevgisini gösterdiği her bir tebessüm onun yanında olacağımıza içten içe verdiğimiz sözlerdir aslında. Yok annemiz yine soğuk davranırsa bir daha denememek için söz veririz kendimize. Yeter ki beni sev anne ( ve türevleri) ben senin dizinin dibinden ayrılmam, senin her istediğini yaparım deriz.
Zaman geçer ve biz biraz daha büyüyünce asileşiriz. Kendi dünyamızdan gelen iç sesimizle artık her kuralın yıkılmasıdır tek amacımız. Annemiz bilse ki bu süreç geçicidir, yeter ki sabret yada kısıtla özgürlüğümü beni hayata mahkum et deriz kendimizce.
Ve bir gün “artık büyüdün” der annemiz “tuvaletini tuvalete yapma vakti geldi”. Önce inatlaşırız, biraz sonra da çok güzel bir duygu olduğunu anlarız. Tüm kontrolün bizde olması büyük bir silah ve sonrasında büyük bir savaş başlar annemizle. Annemiz bilirse aslında çok kolay aşılabilir bu süreç tıpkı diğerleri gibi. Sabır ve sevgi olmadan belki de ömür boyu yaşanacak problemlerin tohumu ekilecektir ruhuma.
Cinsiyet farklılığını fark edebilmek bambaşka bir dünyadır bizim için. İnsanların aynı olmadığını öğrenmek büyük bir devrimdir aslında. Bütünü görüp parçaya göre değerlendirmemek.
Ergenli ise ikinci bir asilik döneminin başlangıcıdır ruhumuzda. Kim olduğunu, kişiliğinin arayışın asiliği, otoriteyle sıkı bir savaş başlar. Bu da bitecektir elbet ama uzun ve zahmetli…
Hayatımız her dönemi yaşanması gereken ve bilinçli atlatılması gereken önemli evrelerle doludur. Ya bu süreçleri çatışarak zorla aşmaya çalışırız ya da sevgi ve saygıyla aşmanın bir kolayı olduğunu bilir öğrenmeye çalışırız. İyi bir ruh sağlığı için…