Genetik, Çevre ve Kader Açısından Otizm’e Bakış

Hayatımız boyunca bazen isteyerek -bilinçli, bazen istemeyerek-farkında olmadan, birilerini etkiler ya da birilerinden etkileniriz. Sosyal bir varlık olan insan, yaşamı boyunca bir iletişim ve etkileşim içerisindedir. Bu durum bize var olduğumuzu hissettirir.

Sahip olduğumuz özelliklerin bir kısmı irademiz dışında oluşmuştur. Bunlar genetik olarak aile bireylerinden alınmakta ve yoğunluğuna göre hayatımızı etkilemektedir. Başta fiziki yapımız, (boyumuz , kilomuz, saç rengi gibi), sağlık durumumuz, taşıdığımız hastalıkların bir kısmı ( diyabet, epilepsi), zihin durumumuz, ( üstün zihinsel, normal, engelli,) Down sendromu, Otizm bunlardan en çok bilinenleridir.

Anne karnına düştüğümüz andan itibaren , genetiğin yanında bizi etkileyen yeni bir unsur olan çevre ile tanışırız. Burada başlayan etkileşim hayatımızın sonuna kadar devam edecektir. İlkler birçok anlamda önemlidir. Ve bu ilklerin bir çoğunu annemizle birlikte yaşarız. İrademizin farkına varana kadar annemiz ile etkileşimimiz, hayatımız boyunca çevre ile etkileşimimizde izleyeceğimiz yolu belirler. Bu etkileşim bazıları için avantaj sağlarken bazıları için de dezavantajlar ortaya çıkarabilmektedir.

Yaşadığımız her şeyi kader olarak adlandıranlar olmakla birlikte, kaderin sınırlı alanlarda olduğunu var sayanlarda olmaktadır. Bazen bizler bir çok şey için çabalarken, hiç beklemediğimiz bir anda engel olamadığımız yeni bir unsur olan “kader” i fark edebiliriz. Hayatın hep içinde olan bu unsur bazen varlığını çok acı bir şekilde hissettirebilir. Baş edilmesi zor ve etkileri önemli bir yaşantı ile karşı karşıyayızdır.

Otizm, günümüzde sebebi tam olarak belli olmamakla birlikte ortaya koyduğu davranışlarla tanı konulan bir yetersizliktir. Sosyal bir varlık olan insanın varlığını hissedebilmesi için, iletişim ve etkileşim halinde olması gerekir. Otizmli bireyler sağlıklı bir iletişim kurmayı bilmedikleri/bilemedikleri için, iletişim kurulabilecek olan bütün kanalları kapatır yada bu kanallar kullanılırken sıkıntı yaşarlar.

İyi bir iletişimde önem arz eden göz teması, otizmli bireylerin kaçındığı ve rahatsız olduğu bir durumdur. Buna ses ve dokunma da eklenebilir. İletişim kanallarını kapatan yada kullanamayan otizmli birey, kendini bir boşlukta hisseder ve varlığını hissedebileceği girişimlerde bulunur. Girişimleri sonucunda bulduğu bu yolları ve davranışları alternatifini bulunana kadar kullanır. Bu davranışlara otizmli bireylerin tekrarladığı davranışlar denir. Bu davranışların temeli büyük bir eksikliği gidermek, var olduğunu hissedebilmektir. Aksi takdirde depresif bir durum ile karşılaşılabilir.

Otizmin ortaya çıkmasını genetik çevre ve kader açısından değerlendirecek olursak; otizmi tetikleyen ve oluşmasına sebep olan en önemli unsur, otizmli bireyin hayatındaki en baskın unsura göre değişir. Bu unsur kimilerinde genetik, kimilerinde çevre, kimilerinde de kader olabilir.

Birey genetik olarak otizm genleri taşıyorsa ve bu genler baskınsa, çevresel olarak ne kadar desteklenirse desteklensin günümüz teknoloji ve bilgileriyle sağlıklı iletişim kurmayı başaramaz. Otizm genleri yoğun olarak taşınmıyorsa ya çevre desteği ile sağlıklı iletişim kurmayı başarabilir ya da olumsuz bir çevre ile otizm tetiklenip daha yoğun yaşanabilir.
Normal bireyler özellikle 0-6 aylık dönemde sağlıklı bir aileye ve çevreye sahip olamaz ise bireyde iletişim yetersizliği ve otistik davranışlar ortaya çıkabilir. Özellikle bu dönemde televizyon karşısında çok fazla zaman geçiren bireylerde bu durumun görülme ihtimali vardır. Çünkü İletişim karşılıklı olan bir şeydir. Ancak tv de tek taraflı olduğu için iletişim kurma öğrenilemez, yetersizlik yaşanır. Bunun yanında istenmeyen bir çocuk ya da psikolojik problemleri olan ailenin çocuğa olumsuz ve kötü yaklaşımı da çocukta otizmi başlatabilir.

Anne ile iletişim kurmaya çalışan çocuğun girişimleri, anne tarafından beklenmeyen ve kontrol edilemeyen bir durumla engellenebilir. Genetik ve çevre olarak normal şartlarda yaşayan bireylerin, annesini kaybetmesi ya da annenin bir travma sonucu psikolojik problem yaşamaya başlaması da çocuğun sağlıklı iletişim kurmayı öğrenememesine sebep olup otistik davranışlar göstermesine sebep olabilir.
Varlığını hissetmek için iletişime giren insanın genetik ve kaderi değiştirme şansı olmadığı bir gerçektir. Bunula birlikte mevcut imkanlarla çevre şartlarını en iyi şekilde oluşturup kullanmak ebeveynlerin elindedir. Gelişim döneminde sağlanan bu imkanlar bebeğin sağlıklı gelişebilmesi için oldukça önemlidir. Bebekler için çok küçük bir bakışın, dokunuşun, sesin ve göz temasının büyük ve kritik bir önemi vardır. Bebeğin var olduğunu hissetmesi ve fark edilmesi tüm hayatını etkileyecektir. Fark edilmeyen bireylerde ciddi psikolojik problemler ortaya çıkabilmekte ya da var olan durum tetiklenmektedir.

Uzm. Klinik Psikolog

EYÜP AKIN

Hayata küçük bir mola!

Uzmanlarımızla görüşün.

SEO & Web Tasarımı SEOmodi Ajansı Tarafından Yapılmıştır.

Bilgilerinizi Doldurun.

Hemen Arayalım!