İnsan oğlu hayatı boyunca tercihler yapmak zorunda kalmıştır. Ve her tercih bir de bir vaz geçiştir aslında. Bazen isteyerek bazen istemeyerek, bazen mantığımızla bazen duygularımızla, bazen birileri kırılmasın diye bazen de mecbur bırakılarak ( tercih gibi görünen) bir süreçtir aslında.
Çocukken oynayacağın oyununu, oyuncağı tercih ederken, okul yıllarında ders tercihi, arkadaş tercihi sonrasında meslek, yaşayacağın bölge gibi hayatımız için önemli tercihler yapmanın yanında, bir cafe de çay mı kahve mi içeğinden bir ömrü kiminle geçireceğine kadar binlerce tercihlerle doludur hayatımız.
Yaptığımız tercihlerde hepimizin kendimize göre gerekçeleri vardır. Bazıları gerçekci gerekçeler, bazılarıda tercihimizi makul göstermek için ortaya attığımız gerekçelerimiz. Bunlarında yanında farkında bile olmadığımız bizi yönlendiren reklamlar, yayınlar, şarkılar, söylemlerle birlikte Hipnotik telkinler de oldukça etkilidir. Bazen inanmak isteriz, bazen inanmadan yaparız. Bazen koştururuz bazen de koşturuluruz.
Ve tercih bitince verdiğimiz kararla baş başa kalırız. İşte o an başlar tercihimizin asıl değerlendirilmesi. Hayatımızı ne kadar etkilediğimiz ya da başkalarının da hayatlarını ne kadar etkilediğimiz. Ne kazanıp ne kaybettiğimiz. İşte bu tercihlerin ve sonuçlarının tekrarlanacağı bir seçim süreci daha yaklaşıyor.
Aslında seçim sonuçları rakamsal olarak gün sonunda ekranlarda sabahlara kadar merakla beklediğimiz haber ajanslarının yayınladığı sonuçlar değildir. Asıl seçim sonuçları yavaş yavaş ortaya çıkar ve zaman alır. Rakamlar bize sunulan bir görseldir. Önemli olan içeriği görebilmek.
Peki bu tercihlerimizde psikolojimiz ne kadar etkin?
Aslında her aşamasında. Eğer gelişimsel olarak yeteri olgunluğa ulaşamadıysak bizi yönlendirdikleri gibi karar vermek zorunda kalırız. Ve sonunda biz seçtik dedirtirler. Bizde kabul ederiz biz seçtik.
Eğer hayata ben merkezci ve çıkarcı bakıyor isek, elde edeceğimiz rant’a bakarız başkalarının ne kaybettiğini hiç görmeden, umursamadan. Bir yakınımızı işe sokmak, bir yerden arsa kapatmak, ya da bir ihaleden pay almak. Bunun bedelini kimin ödediği kısmını hiç düşünmeden.
Eğer Khut’un da dediği gibi gelişim sürecimizde ebeveynler tarafından önemli ve değerli olduğumuz hissettirilmemiş ise bu ihtiyacımızın giderileceği altına sığınacağımız bir şemsiye ararız. Bazen bir futbol takımı, bazen bir cemaat bazen de bir siyasi parti. Bununla birlikte gelişimsel olgunluğu tamamlayamayıp Psikolojide Bölme dediğimiz ilkel yapıyla bakmaya devam dersek, ya siyah ya da beyaz görmeye devam ederiz. İnandığımız bir görüşün mutlak doğru olduğunu diğer bütün yapıların yanlış olduğunu düşünmeninin yanında “ bizden olan harikadır, diğerleri hiçbir işe yaramaz” yaklaşımı ile değerlendiririz.
Herhangi bir siyasi partinin yönettiği belediyede asla diğer partiye geçmesin yoksa her şey mahvolur diye korkutuluruz. Bir parti alırsa camiler kapanır, diğer parti alırsa eğlence mekanları, gibi düşüncelerle oyalarlar bizi. Ama aslında kapanan en önemli yer bizim ufkumuz ve geleceğimizdir. Bunu görebilmek ve düşünebilmek için farkındalığımızın yüksek olması ve bize gösterileni değil ardında saklanan yapıyı fark etmemiz gerekir.
İstatistik rakamlarla yalan söyleme sanatıdır. Sunulan rakamlara, renkli renkli tablolara aldanmamak lazım. Bakış açımızı genişletip söylemediklerine, anlatılanların tutarlılığına bakmak daha doğru olacaktır.
Ve bunların yanında sessiz sedasız zihnimize girip bizi yönlendiren hipnotik çalışmalar. Bir çok insan belki de kitleler halinde yönlendirilirken farkında bile değil. Ve bazı organizasyonlar bunu oldukça iyi kullanıyor.
Eyüp AKIN
Uzm. Klinik Psikolog